Öhö Öhö
- Ferhan Tutaşer
- 22 Kas 2018
- 3 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 25 Haz 2020
Ayıptır söylemesi bir kıza asıldım dün. Üniversitede uzun süredir dikkatimi çeken bölümdaşım ve benden uzun boylu olan bir arkadaşımdı kendisi. Kampüs içinde onu fark edince, yanına gitsem mi gitmesem mi diye düşündüm ve yaklaşmaya karar verip, tesadüfen birbirimizin görüş açısına girmişiz gibi yapıp bir iki basit sözden sonra tüm cesaretimle gücümü toplayarak -sanki bu da diğerleri gibi değilmiş gibi- ‘pek karşılaşmıyoruz’ diye kur yapma tarihinin en basit söz dizimini kullandım. Dedi ki ‘her an her yerden çıkabilirim.’ Ardına da sahte bir öksürükle hızlıca öhö öhö diye artistlik yaptı. Bir o bir ben derken, sonda ‘bir ara uğrarım yanına…’ dedi. Vay bee… Onu bundan sonra hayatımda bir daha hiç görmesem bile benim gibi biri için bu kadarı da kat edilmiş yoldu.
Bugün de okul binasında tabelalarının, yenilenmesi için yerinden çıkarıldığı yan yana duran iki tuvaletten birine girecektim. Şöyle, bir sağdakine bir soldakine iki buçuk kez falan baktım, her zamankine girdim. Ama işte, ben ordayım diye erkek tuvaleti olarak etrafıma inşa edilse bile, tabela olmayınca şüpheye düşüyor insan. Girmiştim ama yürüyemedim. ‘Kadınlar için olabilir mi ya’ diye yine de duraksadım ve üstelik kabinlerden biri doluydu. Az önceki bocalamamın üstüne içerdeki bu kişi yüzünden de gerildim. Dedim, ulen yanlış mı girdim acaba, bi kadın çıkarsa ben naparım?! Evet, bu hiç bana göre bir şey değildi, ama gerçekten değildi. Yaşadığımdan değil ama öyle bir andaki o göz göze geliş yok mu, her iki tarafı da aptallaştırır. Düşmanınız olsa o, artık aranızda konuşulması mutlaka gereken bir şey vardır ve ama akla gelen tek bir kelime olmaz, ömürden ömür gider. Gereksiz şekilde üstümü başımı düzeltirken buldum kendimi ve birinin tuvalette oluşu hiç bu kadar gizemli olmamıştı. Sırtımın dönük olduğu kapıya, yüzümü dönüp hemen de çıkmaya karar vermişken, dönüşümün yarısında bir baktım kapı, korku filmlerindekinden bi tık daha hızlı açılmaya başladı. O sahnelerle aynı hızda olsa kendimi hazırlamam açısından yine bir şeyler düşünebilirdim ama o bi tık fazla hız, tüm dengeleri mahvetti. Kapının önündeydim ama bana çarpacak da değildi ve o açıldıkça sanki beni de kenara itiyormuş gibi aynı yönde ben de duvara dayanıyordum, muhtemelen gözlerim de fazla açıktı. Biriyle yüzleşecektim ve görüntü olarak, birinin girmesini gizlice bekleyen bir sapıktım artık. Her şeye rağmen istediğim bir şey vardı: Yüz yüze geleceğim kişinin hemcinsim olmasını tercih ederdim, ilk defa anti feminist olmuştum. Arkamda kabindeki ile kapıdan girmekte olan diğer kişi… Resmen etrafım sarılmıştı. Derken bir girdi içeri…
Oha, dünkü kız! Daha ikinci adımını atamadan karşıladım garibimi. O şaşkın, ben şaşkın… Üstümü gereksiz düzeltme fiilim de devam ediyordu. Onca şey başından beri o kadar kısa sürede geride kalıyordu ki başkaları gözünü kırparken benim orda yıllarım geçecek kadar farklı işliyordu zaman ve hoşlandığım kızla ilgili bu türden bir rezilliği birkaç saniyeye sığdırdıysam, mezun olacağım günün beni bu diyarlardan kurtarması için kaç ışık yılım geçecekti kim bilir. Oracıkta açıklamaya çalıştım, ya dedim ben de emin olamadım kem küm… O da başını tabelaları görmek için geriye yaslayarak kapının üstüne bakmaya çalıştı falan, sonra yanlış geldiğini anladı. Dışarı çıkmıştık. Karşılıklı özür mözür ve halimi sempatik bulmuştu sanrım, hoş bir gülümsemeyle ayrıldı yanımdan. Ucuz atlatmış gibiydim ama halen şaşkındım, çok garipti. Nasıl oldu bu, bilmiyorum. Çünkü, doğru yerde olup olmadığımdan şüphe ediyorum ve içeriye, şüphemi doğrulayan biri giriyor ama yanlış giren yine de ben değilim. Hem gelen de O! E yuh, sifon da üstüme çekileydi bari, tam olsaydı. Olacak iş değil.
İkimizden de önce içerde olan ve kısa konuşmamızı muhtemelen duyan kişinin kim olduğunu ise halen bilmiyorum. O da kadın olabilir miydi sahi? Öyle ise eğer ikiye bir durumundan dolayı hatayı yapanın ben olduğum ihtimalini arttırmaz mı ki bu? Ya da erkekse bile, belki de ben ve o yanlış yapmış ve kızı da boşuna utandırmıştık. Cidden, yanlış giren hangimizdi ya?
Dün onunla konuşmaya karar verişim, bugün de girmeyi seçtiğim tuvalet… Bu ikisinden birini yapma-maya karar verseydim eğer, bunca stresi yaşamaz mıydım acaba? Onunla hiç konuşmamalı; ya da diğer kapıdan mı girmeliydim? İşte dünyanın en gereksiz çelişkisi bu. Çünkü olacaktı bunlar. Kaderden dolayı da değil, tam da değişmeyecek irade dolayısıyla. Tercihler istemsizdir. Aslında seçmek diye bir şey de yoktur. Önümüzde birden fazla şık varmış gibi dursa da, içlerinden biri zaten onu seçeceğimiz için var olup karşımıza gelmiştir. Yani o şeyle birbirinizi bulmak üzere varız. Yüz bininci kez de gelsek dünyaya, doğru veya yanlış hep aynı şeyi seçeceğiz. Zaten dünyaya yeniden gelmek mümkün olsaydı eğer, geride bırakılan hayatı unutmak şartıyla olurdu bu. Şıklardan birinde karar kılarken BENCE BU değil; ZATEN BU demekteyizdir aslında. Çünkü kimse değişmez ve hepimiz olduğumuz kişiyiz. Bu yüzden bence pişmanlıkları bile tanımlarken iyi düşünmek gerek. Bir şeyi seçmek değil de reddetmek perspektifinde gerçekleşenlerde de durum, üzerinde düşünmeye bile değmeyecek kadar farksızdır ve seçimlerle ilgili bu söylediklerim, konunun %99’una karşılık gelir.
Neyse efenim, birkaç saat sonra kantin sırasında O’na yeniden yaklaştım ve dedim ki “evet, gerçekten dün dediğin gibi her an her yerde olabilirmişsin. Ama seninle tekrar karşılaşmaktan bahsederken az önceki gibi bir şey kastetmemiştim” Yine o gülümsemeyi yaparak: ‘’Gerçekten komikti, ama bu sayılmaz.” dedi. Öhö öhö…
Commenti